Onlar hayata doğuştan bir-sıfır yenik başladı. Halil Manisa’nın ovalarında, Muhammed Hakkari’nin dağlarında çobandı. Antalyalı Gürkan ise bedensel engeli yüzünden tekerlekli sandalyeye mahkumdu. Ama bu 3 genç, tüm zorluklara büyük bir azimle göğüs gerdi. Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde eğitim gören Halil, Muhammed ve Gürkan şimdi kariyer basamaklarını tek tek tırmanıp zirveye koşuyor.
Aba altından çıkan cevher!
Dağlarda koyun otlatırken ailesinden habersiz açık ortaokul ve liseyi bitiren Manisalı Çoban Halil Eroğlu, 7 yıl önce LYS’de derece yaparak Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandı. 2010’da gazete manşetlerini süsleyen Boğaziçili çoban Halil Eroğlu, bugün büyük bir bankanın dijital pazarlama ve iş geliştirme yönetmeni olarak görev yapıyor.
İLKER AKGÜNGÖR / VATAN HABER MERKEZİ
Halil Eroğlu bundan tam 7 yıl önce ‘LYS’de derece yapan çoban’ olarak hayatımıza girdi. Manisa’nın Selendi İlçesi’ne bağlı Çampınar köyünde koyun otlatırken 2010 LYS’de TM puan türünde Türkiye 211’incisi olan Halil Eroğlu artık büyük bir bankanın dijital pazarlama ve iş geliştirme yönetmeni olarak görev yapıyor. Köprünün altından çok sular aktı ama onun hikayesi aynı yolda yürüyen bir çok çocuğa umut olmaya devam ediyor.
En küçük erkek çocuk çobanlığa ayrılıyordu
Halil Eroğlu 1987 yılında Çampınar köyünde çiftçilik ve hayvancılık yaparak kıt kanaat geçinen Cennet ve Ali Hikmet Eroğlu çiftinin üçüncü çocuğu olarak doğdu. Aile iki abisini ve kendisinden sonra gelen kız kardeşini okuttu. Ancak yöre halkı çok eski zamanlardan beri en küçük çocuğu aileye hizmete ayırırdı. Eroğlu Ailesi’nde de kural farklı işlemedi. Böylece küçük Halil ilkokulu bitirdikten sonra ailenin çiftlik ve hayvan bakımı işlerinde çalışmaya başladı. Koyunlar ona emanet ediliyor, Halil de dağa çıkardığı koyunları otlatırken türlü türlü hayaller kuruyordu.
Babasından habersiz
Dağda koyun otlatırken eline geçen Dostoyevski’nin Suç ve Cezası’nı okuyan Halil Eroğlu, 16 yaşına geldiğinde çobanlıkla bir yere gidemeyeceğini, çiftçiliğin de artık bittiğini fark ettiğinde ilk kez ortaokulu dışarıdan bitirebileceğini öğrendi. İlkokulu bitireli tam 5 yıl olmuştu. Babasına bile haber vermeden hayatında ilk defa köyünden çıkarak Manisa’ya, büyşehre giderek açık ortaokula kaydoldu.
Derslerine koyun otlatırken çalıştı
Derslerine “düşünecek ve çalışacak çok zamanım vardı” dağda koyun otlatırken çalıştı. Açıköğretimin yanı sıra aldığı tüm dersleri içeren hazırlık kitabını en az üç kez baştan sona okudu. Matematiği bile hiç ders almadan dağda kendi kendine çözdü. Üç yılda ortaokulu bitirip açık liseye kaydoldu. “Dağda kendi öğrenme stilimi keşfederek nasıl öğrenebileceğimi gördüm” diyen Eroğlu koyunların arasında liseye hazırlanırken askerlik geldi çattı. Erteleme şansı yoktu. Acemiliğini Konya, ustalığını Ankara’da geçiren piyade er Halil Eroğlu’nun azmine komutanı da destek verdi. Mesai bittikten sonra vaktini birliğin küçük kütüphanesinde okuyarak ve ders çalışarak geçiriyordu. 15 aylık askerliği süresince sınavlara girmeye devam etti.
Üniversite için Ankara’ya gitti
Çoban Halil, liseyi bitirdiğinde en büyük abisi Ercan Eroğlu ile birlikte şapkayı önüne koydu. Abisi üniversite sınavlarının daha zor olduğunu ve hazırlanması için Ankara’ya yanına gelmesini teklif etti. Ankara’ya giden Halil’in ailesinin maddi durumu hala oğullarını bir dershaneye gönderebilecek seviyede değildi. Halil’in en büyük sorunu zaman yönetimiydi. 160 soruyu 160 dakikada yanıtlayabilecek disiplini kazanmak için hemen hemen tdershanelerin açtığı seviye tespit sınavlarına girdi. Bazılarında birinci oldu, derece yaptı. Ücretin bir kısmını burs veren dershane oluyordu ama kalan parayı karşılamaları çok zordu. Halil de pratik için deneme sınavlarına girmeye devam etti.
LYS’de derece
Sınav günü gelip çattığında babasına köyde, “Bu saatten sonra okuyup ne olacak. Kocaman adam oldu. Askerliğini de bitirdi. Bir işe girsin çalışsın” diyenlere kulak asmadan önüne konulan soruları tek tek çözdü. Sınav bittiğinde kuş gibi hafiflemişti. Sınavın nasıl geçtiğini soran Ercan Abisi’ne sadece “Olacak abi, inanıyorum” dedi. Ardından yine koyunları otlatmak için köyüne dönerek dağlara çıktı. Sonuçlar açıklandığında Eroğlu Ailesi’ni, Çampınar köyünü, hatta Manisa’dan çıkarak Türkiyi bir şok dalgası sardı. Manisalı çoban özel dersler alan, dershane üstüne dershaneye giden, eğitimine binlerce lira para dökülen çocukları geride bırakarak LYS’nin TM (Türkçe-Matematik) puan türünde Türkiye 211’incisi olmuştu. Kazanacağını biliyordu ama dereceyi hayal bile etmemişti. Telefonla öğrendiği haberin ardından yüzünde sadece bugün bile kaybetmediği o sevimli tebessümüyle dağdan köye indi.
Boğaziçi işletmeye girdi
Çampınar Köyü bir anda adeta gazetecilerin saldırısına uğradı. Ajanslardan ve televizyonlardan gelen muhabirlerin tek derdi vardı; LYS’de derece yapan çobanla görüşmek. Kolay değil günlerce gazete ve televizyonlarda ilk haber olarak tüm köyle birlikte kendini izliyordu. Boğaziçi Üniversitesi’nde okumak istiyordu. Sadece 4 tercih yaptı. İlk tercihi Boğaziçi işletmenin ardına yine aynı üniversiteden iktisat ve uluslararası işletmeyi yazdı. Dördüncü tercihine ise çevrenin baskısıyla Bilkent Üniversitesi Hukuk bölümünü işaretledi. Tercih sonuçları açıklandığında ilk tercihi Boğaziçi işletmeyi kazandığını öğrendi.
“Şortla gezenler tuhaf geliyordu”
Kayıt günü geldiğinde ilk kez geldiği İstanbul’un devasa büyüklüğü onu şaşırttı. Ancak dağları aşmıştı artık korkusu yoktu. Doğruca Boğaziçi Üniversitesi’ne gitti. Halil Eroğlu okuldaki ilk günlerini ve yaşadığı şoku VATAN’a şöyle anlattı: İlk defa okula gittiğimde çok şaşırmıştım. Dekolte giyen kızları, şort giyen erkekleri ilk kez görüyordum. Bana çok tuhaf geliyordu. Tam bir kültür şoku yaşadım. Ancak Boğaziçi Üniversitesi iyi eğitimin yanında saygıyı öğreten ve köklü bir kültürü olan bir okul. Boğaziçi Üniversitesi bana bakış açışı, analitik düşünme becerisi ve insanların tercihlerine saygı duymayı öğretti.”
“İngilizce 1 niye one diye yazılıyor?”
Boğaziçi Üniversitesi’ni kazanmıştı ama kaya gibi bir İngilizce sorunu vardı: “Boğaziçi Üniversitesi’ne sıfır İngilizce ile geldim. Hiç İngilizcem olmadığı gibi bugün çocukların bile bildiği bir çok şeyden habersizdim. Mesela sınıf arkadaşlarıma 1 rakamının neden ‘one’ diye yazıldığını bile soruyordum. Okula yapılan haberlerin eşliğinde geldiğim için çok dikkat çekiyordum ama hazırlıkta tökezledim. İlk yıl kaldım. Ailemin maddi durumu iyi değildi ve onlardan para isteyemezdim. Onun için tüm üniversite öğrenimim boyunca lise öğrencilerine matematik ve fizik dahil bir çok alanda ders vererek kendi harçlığımı kazandım. Ardından neleri aştığımı düşünerek kendimi motive ettim ve ikinci yılda hazırlığı bitirdim. Ancak bir yıl kaybetmiştim. Artık değil bir yılın saniyelerin bile kaybına tahammülüm yoktu. Tüm ilgimi derslerime vererek 4 yıllık bölümü 3 yılda tamamladım.
Hayali köylü çocukları eğitmek
Halil Eroğlu bugün özel ve büyük bir bankada yöneticilik yapıyor: “Gittiğim ikinci iş mülakatında işe alındım. Şimdi büyük bir bankanın Mortgage bölümünde dijital pazarlama ve iş geliştirme yönetmeni olarak çalışıyorum. Ailemin aşıladığı ve çocukluktan gelen bir devlete hizmet idealim var. Onun için sınavlara hazırlanıyorum. Kaymakamlık ya da başka bir görev olabilir ama vatanıma ve milletime hizmet etmek istiyorum. Hayattaki en büyük hayalim ise özel bir okul kurmak. Bu okulda köylerden bulacağımız zeki gençleri eğiterek başarı kazanmalarını arzuluyorum. Çünkü başımıza ne kötülük geliyorsa eğitimsizlikten geliyor. Aile ve toplum yönetimi de iyi bir eğitimden geçiyor. Devlet kademelerindeki liyakatsizliğin sebebi bile eğitimsizlik. Eğer eğitim yoksa gelişmenin de olmayacağını bilmemiz lazım. Eğitime ufacık bir katkım olursa dünyanın en mutlu insanı olacağım.”
“Huzur bulmak için Çampınar’a gidiyorum”
İstanbul’u çok sevdiğini belirten Eroğlu, aradığı huzuru doğup büyüdüğü Çampınar Köyü’ne gittiğinde bulduğunu söylüyor: “Artık İstanbullu oldum diyebilirim. İstanbul’u, tarihi mekanları ve denizi çok seviyorum. Hayatımda İstanbul ve Çampınar Köyü olarak iki önemli yer var. Çampınar Köyü benim için çok önemli bir yer. Hala huzur aradığımda köye gidip ailemle vakit geçiriyorum. Hala hayvanlara bakıyorum ve koyun otlattığım dağlara gidip kendimi dinliyorum. En kötü senaryoda bile dönebileceğim hatta tekrar koyunları otlatıp çobanlık yapabileceğim bir yerin olduğunu bilmek bana huzur veriyor.”
************************************************
Çatışmaları da aştı, dağları da!
Muhammed Cemal Demir adı ölümlerle anılan Hakkari’nin dağ köyü Geçitli’den çıkarak üniversiteyi kazandı. Demir bugün Bahçeşehir Üniversitesi Fizik Laboratuarında araştırma görevlisi olarak hem öğrencilere dersler veriyor hem de fizikle elektroniğin ilişkisi üzerine çalışmalar yapıyor. Doğduğu Hakkari’yi de unutmayan Demir, çiftçi olan hemşehrileri için projeler de hazırlıyor.
İLKER AKGÜNGÖR / VATAN HABER MERKEZİ
Hakkarili Muhammed Cemal Demir, dağ köyü Geçitli’nin imamı Mehmet Demir’in 7 çocuğunun en büyüğü olarak 1993’te doğdu. Geçitli’yi aslında haberlerde defalarca duydunuz. 2010’daki sivil araçların geçişi sırasında patlatılan mayınlar nedeniyle 9 kişi hayatını kaybetti. Aralarında Muhammed Cemal’in akrabaları ve arkadaşları da vardı. Muhammed, Türkçeyi ilk defa 8 yaşında gittiği ilkokulda öğrendi. Parlak ve öğretmenlerinin dikkatini çeken bir öğrenciydi. Yazları imam babasına ve hayvancılıkla uğraşan amcalarına yardım ediyordu. Hayvanları otlatıyor ve tarlada çalışıyordu.
TÜBİTAK Bölge Üçüncüsü
Köyündeki okul kapatılınca dokuz yaşında evden ayrılarak Yatılı Bölge İlköğretim Okulu’na gitti. Ardından yeni açılan Hakkari Fen Lisesi’ne girmeyi başardı. Okul ile ev arasındaki 30 kilometrelik yolu her gün zorluklara, çatışma korkusuna rağmen sabah, akşam aşarak okumaya devam etti. Tehditler, çatışmalar derken hayat bir yandan devam ediyordu. Gelen öğretmenler fazla beklemeden tayinini batıya aldırmaya çalışsa da Muhammed Cemal elindekini büyütmeyi bildi. Okul başkanı olmuştu. Lise 3’te ise TÜBİTAK’ın açtığı yarışmaya katıldı. Güneş enerjisiyle çalışan korkuluk ve akıllı sulama sistemi projesiyle bölge 3’üncüsü oldu.
Tıp bekliyorlardı
Üniversiteye hazırlanırken ailesi, arkadaşları ve öğretmenleri dahil herkes tıp fakültesi kazanmasını beklemeye başlamıştı. Ancak sınav günü köyde iki aile arasında yaşanan bir çatışma Muhammed’in hayatını alt üst etti. Sınava bozuk bir psikolojiyle girdi. Sonuçlar açıklandığında aldığı 337 puanla tıp fakültesine giremeyeceğini gördü. Mühendislik her zaman sevdiği bir meslek olmuştu. İlk tercihine puanı daha yüksek olan tam burslu program yerine yanlışlıkla ücretli olan Bahçeşehir Üniversitesi İngilizce Elektrik ve Elektronik Mühendisliği’ni yazdı. Sonuçlar açıklanıp kazandığını öğrendiğinde dünyalar Muhammed’in oldu.
Parayı nasıl bulacaklardı?
Ancak ilk heyecanın ardından büyük bir endişe başladı. Maddi imkanı bulunmayan baba Mehmet Demir, üniversitenin ücretini nasıl ödeyecekti. Çocuklarının okumasını isteyen Mehmet Demir hayatını en ciddi sorunlarından biriyle karşı karşıya gelmişti. Babasının çaresizliğini gören ve okuma isteğiyle yanıp tutuşan Muhammed çareyi kendi bulmaya karar verdi. Televizyonda Somali için düzenlenen bir yardım programına denk geldi. En yüksek yardımı yapanları not aldı ve onlara durumunu anlatan bir e-posta attı. Ancak kimse geri dönmedi.
Hayatını değiştiren mektup
Kayıtların bitmesine kısa bir süre kala Bahçeşehir Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Enver Yücel ve Rektörü Prof. Dr. Şenay Yalçın’a kendini, okuma isteğini, içinden geldiği şartları ve hayalini anlattığı bir mektup yazdı. Mektup Enver Yücel’in dikkatini çekti. Muhammed hemen Bahçeşehir Üniversitesi tarafından İstanbul’a davet edildi. Okul babasıyla kendini havaalanından arabayla aldırdı. İlk kez İstanbul’a geliyordu. Şimdiye kadar Van dışında bir yere gitmemişti. Denizi gördüğünde çok etkilendi. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. Okul tam televizyonlarda gördüğü ve yıllar önce bir siyah-beyaz fotoğraftan çıkarak kurduğu hayalindeki gibiydi. Hocaların ve rektörün Muhammed’e karşı tutumu çok iyiydi. Enver Yücel, bir yılı hazırlık olmak üzere 120 bin lira tutan 5 yıllık eğitim masrafı ve kalacağı yurdun ücretinin karşılanacağını söylediğinde dünyanın en mutlu adamı olmuştu.
İstanbul’a ilk gelişi
Gazetelere, ‘Hakkari’nin dağ köyünden Boğaz kıyısındaki Bahçeşehir’e’ başlıklarıyla manşet oldu. Geçitli’de büyüyen çelimsiz çocuk; dağı, çatışmaları, maddi imkansızlıkları aşarak kendi başarı öyküsünü yazmaya başlamıştı. Hem Elektrik ve Elektronik Mühendisliği okuyor hem de Mekatronik Mühendisliği’nde yan dal yapıyordu. Muhammed Cemal Demir, o günleri VATAN’a şöyle anlattı: “Babamla birlikte ilk defa İstanbul’a geldim. Şehir çok güzeldi. Camiler ve deniz beni adeta büyüledi. Okulda hocaların tavırları beni çok mutlu etti. Rektör dahil yönetimdeki herkesle tanıştım. Bir tek Enver Bey’le tanışmadım. Çünkü onun karşısına okulu bitirip mezun olarak çıkmak istiyordum.İlk defa 72 milletten insanı bir arada görüyordum. Bizim köyde en fazla batıdan gelen memur ya da asker ailelerin çocuklarıyla tanışıyorduk.”
“Sana kapımız her zaman açık”
Muhammed Cemal Demir, kendisine verilen şansı iyi değerlendirdi. İstanbul’da yaşayabilmek için arkadaşları gezip tozarken çalışma burslu öğrenci olarak okulun öğrenim merkezi ve öğrenci işlerinde çalıştı. Mezuniyete yaklaştığında asistanlık yaptı. Şansını iyi kullanmıştı; 2011’de girdiği okuldan hiç zaman kaybetmeden 2016’da mezun oldu. Bir kaç yerde staj yaptı ama aklında hep eğitimci olmak vardı. Mezun olunca Enver karşısına çıkıp teşekkür etti. Oldukça duygusal bir buluşmaydı. Okulda kalıp akademisyen olmayı istediğini söyledi. Enver Yücel onu çok mutlu eden şu cümleyi kurdu: “Sana kapımız her zaman açık.”
İngilizce fizik dersi veriyor
Muhammed Cemal Demir bugün Bahçeşehir Üniversitesi Fizik Laboratuarı’nda hem öğrencilere ders veriyor hem de fiziğin elektronik ile ilişkisi üzerin çalışmalar yapıyor. İlginç olan bir diğer nokta ise Muhammed’in İngilizce öğrenme hikayesiydi. Muhammed, İngilizce macerasını, “okula geldiğimde sıfır İngilizce’ye sahiptim. Hakkari’de İngilizce derslerimiz çoğu zaman boş geçerdi. Ancak hazırlıkta iyi bir noktaya geldim” diyerek anlatıyor. Muhammed yabancı dildeki gelişimini ise şöyle özetliyor: “Sıfır İngilizce ile girdiğim üniversitede şu anda İngilizce fizik dersleri veriyorum.”
“Babam 7 çocuğunu birden okutuyor”
Muhammed Cemal Demir ne kadar azimli ve başarılıysa bunda açık fikirli bir imam olan babası Mehmet Demir’in katkısı yadsınamaz. Bugün ikisi kız tam 7 çocuğu bulan Mehmet Demir’in 6 çocuğu köyün dışında okuyor. Muhammed Cemal Demir, babasındaki eğitim arzusu ve kardeşlerinin okul yaşamını şöyle anlatıyor. Ben Bahçeşehir Üniversitesi’nden mezun oldum. Benden küçük erkek kardeşim Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği, onun küçüğü kız kardeşim Hacettepe Üniversitesi’nde Türk dili ve edebiyatı okuyor. Onların küçüğü olan yani 4 numaralı erkek kardeşim bu yıl Bahçeşehir Üniversitesi mimarlık bölümünü kazandı. 5 numaradaki kız kardeşimiz Van’da sosyal bilimler lisesinde, 6 numara ise Hakkari Merkez’de yatılı olarak sağlık meslek lisesinde okuyor. Artım annem ve babamın yanında bir tek 7’nci sınıfa giden kardeşimiz kaldı. Hepimiz okuyabilmek için yurdun dört bir tarafına dağıldık. Babamın gençken en büyük hayali bir çocuğunun fen lisesi mezunu olmasıymış. Şimdilik 3 çocuğu fen lisesini bitirdi. Belki aileden bir fen lisesi mezunu daha veririz.”
Hakkari için proje
Muhammed Cemal Demir için Hakkari’nin yeri ayrı. Kendi eğitimin hep faydasına olacak işlere yöneltmeye çalışıyor. Hemşehrileri için projeler geliştiriyor: “Hakkari’den hiç kopmadım. Hakkari’de yetenekli,zeki ve büyük potansiyeli olan çocuklar var. Onlara ulaşıp eğitimlerine katkıda bulunmak istiyorum. Ayrıca halkımın refahının artması için projeler geliştirmeye çalışıyorum. Ortada gerçekler var. Hakkari’ye sanayiyi götürmek çok zor. Bölgemizde özel bin küçük elma, kuşburnu gibi bir çok yabani meyve yetişiyor. Bunları yetiştiren ailelerin ürünlerinin doğrudan satılması üzerine bir proje geliştirdim. Şimdilik köydeki 10 aileye destek sağlamaya çalışıyorum. Projem ile Bahçeşehir Üniversitesi Gelecek Fonları 2017’ye (BAÜ Future Funds) katıldı. Projem önce 43 proje arasında ilk 10’a kaldı. Ardından da destek alacak projelerden biri olarak seçildi.
“Yurtdışında master yapacağım”
Muhammed Cemal Demir’in okuma hayali bu kadarla sınırlı değil: “Şimdi öncelikle üniversitemden kadro bekliyorum ve yüksek lisans için yurtdışı fırsatlarını araştırıyorum. Bahçeşehir Üniversitesine karşı yüksek bir aidiyet hissediyorum. Okulumuzun yurt dışında bir çok kampüsü var. Bunlardan birinde master yapmayı düşünüyorum.”
***************************************
Eğitim her engeli aşar
Gürkan Ataoğlu 29 yıl önce bedensel engelli olarak doğdu. Ama engeller onu yıldırmadı. Okumayı evde annesinden öğrendi. Kendisini mezun oluncaya kadar kucağında taşıyan babasıyla birlikte ilkokuldan üniversiteye kadar okudu. Şimdi artık bir ilkokulda memur olarak çalışıyor. Ancak bu yaptıklarıyla kalmadı geçtiğimiz günlerde yüksek lisansı da bitirerek master dereceli bir eğitimci oldu.
İLKER AKGÜNGÖR / VATAN HABER MERKEZİ
Türkiye engelli vatandaşlar için kolay bir ülke değil. Onlar için sorun kapılarının önündeki merdivenden başlıyor, yürüdükleri kaldırımlarda ve okudukları okullarda olmayan asansörlerle devam ediyor. Okumak için azimle mücadele eden bir çok engelli birey var. Antalyalı Gürkan Ataoğlu da onlardan biri. Spastik olarak doğan Ataoğlu yaşıtlarıyla oynayamadan büyüdü. Okumayı evde annesinden öğrendi ve yaşıtlarından 3 yıl sonra ilkokula başladı. Ellerini ve ayaklarını kullanamayan, tekerlekli sandalyede ailesinin ve arkadaşlarının yardımıyla ilk ve orta eğitimini tamamladı. Daha sonra girdiği ve Felsefe Kulübü Başkanlığı yaptığı Antalya 75. Yıl Cumhuriyet Lisesinden mezun oldu.
Onay vermedi
Uzun ve zorlu yolculuğunun en kritik noktalarından biri üniversite sınavıydı. Evde saatlerce çalışarak sınava hazırlandı. Nihayetinde 2009’da girdiği ÖSS’de oldukça iyi bir puan alarak Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü kazandı. Bugün 29 yaşında olan Gürkan Ataoğlu yaşadıklarını VATAN’a anlattı: “Ailem benim okuyabilmem için Antalya’dan Karaman’a taşındı. Dönemin Dekanının bilgilendirmesiyle YÖK’ün benim durumumdaki kişilere özgü ikamet ettikleri ilde aynı fakülte ve bölüm varsa orada misafir öğrenci statüsünde okuyup, diplomayı kazandığı üniversiteden almasını sağladığını anlattı. Bende bu hakkı kullanmak istedim. Ancak ilk önce Akdeniz Üniversitesi’nin o dönemki bölüm başkanı hakkım olmasına rağmen geçişime onay vermedi.”
Asil öğrenci!
Gürkan Ataoğlu Akdeniz Üniversitesi’ne yatay geçişle geldi: “Devamsızlıktan kalmamak için yarım dönemimi dondurdum. Bu süreçte yetkili mercilere ulaşmayı denedim ve bir çok siyasiye ulaştım. Neyse ki ikinci dönem ‘denemelik’ olarak Akdeniz Üniversitesi’ne kabul edildim. Yaz okuluna kalarak ilk dönemki derslerimin bir kısmını verdim. Ardından bu işin daha uzamaması için bu kez “yatay geçiş” yaptım. Artık Akdeniz Üniversitesi’nin asil öğrencisiydim.”
Amfiye babası taşıdı
Gürkan Ataoğlu üniversitedeki fiziki engelleri babası sayesinde aştığını belirtiyor: “Ortama alışana kadar babam okula arabamızla götürüyor, beni kucağında merdivenlerden amfiye kadar çıkarıyordu. Ben dersleri tamamlayana kadar ise kendisi otomobilde oturup, kitap, gazete okuyor ya da bulmaca çözüyordu. Okula alıştıktan sonra beni arkadaşlarıma devredip, kendisi otomobilde yine aynı şekilde bekliyordu. Engelli birim sorumlumuz ile biraz çaba sarf ettik ama sayemde fakülte 2.5 yılın sonunda iki tane asansör kazandı.”
Üniversiteden babaya teşekkür belgesi
Gürkan Ataoğlu 2009’da girdiği üniversiteden 2013’te mezun oldu. Okulu tam zamanında bitirmişti. Mezuniyet töreninde arkadaşlarıyla birlikte eğleniyordu. Ancak Akdeniz Üniversitesi en büyük sürprizi oğlunun 15 yıldır kucağında taşıyarak okutan baba Cemil Ataoğlu’na (67) yaptı. Gürkan’a diplomasını teslim eden üniversite yönetimi, kahraman babasına da teşekkür belgesi verdi.
İlkokulda memur
Gürkan Ataoğlu okuldan sonra bir dönem aktif siyaset yaptı. Bir partinin il gençlik kolları başkan yardımcılığı görevini yürüttü. Yerel seçimlerde belediye meclis üyesi aday adayı oldu. Ön seçim günü yoğun bakımda olmasına ve 159 oy almasına rağmen aday gösterilmeyince siyasetle yolunu ayırdı. Bu sırada ataması yapıldı ve yaklaşık 3.5 yıldır Antalya Vali Saim Çotur İlkokulu’nda memur olarak görev yapıyor.
Master dereceli
Azim sözcüğünün adeta vücut bulmuş hali olan Gürkan Ataoğlu bu kadarla yetinmedi. Çalışırken uzaktan eğitimle yapılabilmesi nedeniyle Gaziantep Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’ne yüksek lisans için başvurdu. Gürkan Ataoğlu geçtiğimiz günlerde Gaziantep Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nden ‘Eğitim Yönetimi, Teftişi, Planlanması ve Ekonomisi’ alanında yüksek lisansını tamamlayarak mezun oldu.
NOT: Haberin 17 Eylül 2017 tarihli Vatan Gazetesi’nde yayınlanan hali buradan (http://www.gazetevatan.com/azmin-zaferi–1102859-gundem/) okunabilir.