Yasemin Pakkan, ülkemizin yetiştirdiği idealist eğitimcilerden biri. Pakkan, öğrencinin başarıya ulaşması için ezberden uzak eğitim sistemi uyguluyor, dersleri eğlenceli bir hale getiriyor. Ve işte şimdi Yasemin hoca ve ekibi, Beykoz’da yeni bir okul açıyor.
SADIK GÜLTEKİN
Fotoğraflar: İLKER AKGÜNGÖR
Yasemin Pakkan, 1974’te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne devam ederken sınıf öğretmenliğini tercih ederek mesleğe ilk adımını atmış. Öğretmenlik sevgisi, hukukun önüne geçmiş. Şişli Terakki ve Özel Üsküdar SEV Okulları’nda uzun yıllar öğretmenlik yapmış. 2002’de okul öğretmenliğini bırakan Pakkan, kendi dershanesini kurarak, sınavla öğrenci olan okullara öğrenci hazırlamış. Onun sayesinde binlerce öğrenci, ülkenin önde gelen okullarına kabul edilmiş. Bu alanda bir efsane olmuş…
Yasemin Hoca, şimdilerde yeni bir okul açıyor. Hem ‘hayırlı olsun’ demeye, hem de okulunda uygulayacağı eğitim modelini konuşmaya ziyaretine gittim…
Güler yüzü ve samimiyetiyle sizi hemen kucaklıyor. Tane tane ve tatlı bir dille konuşuyor. Eğitimin sorunlarını, yapılan yanlışları, çözüm önerilerini, öğretmen niteliğini ve yeni kuracağı okulu anlatıyor…
Kelebeği öldüren öğretmen
Hiç unutmam, bir veli anlatmıştı: “Yasemin Hocam, benim çocuğum 2’nci sınıfa gidiyordu, ders esnasında sınıfta bir kelebek uçuyormuş. Çocuk kelebeğe bakıyor. Öğretmen geliyor, kelebeği yakalıyor. Avucunda sıkarak öldürüyor ve çöpe atıyor; beni dinle, ona bakma diyor!”
Öğretmen, sadece o kelebeği değil, çocuğu da öldürdü!
Aslında orada fırsat eğitimi yapabilirsiniz, elinize bir fırsat geçmiş… Kocaman bir kelebek uçuyorsa; o kelebek tırtıldı, bir günlük ömrü var, bahar geliyor falan… 2’nci sınıf öğrencisine bununla ilgili o kadar çok şey anlatabilirsin ki… Bu çok uzak değil, birkaç senelik mevzu bu!
Veliye söyleyecek bir şey bulamadım. Ben, o öğretmeni görmek de istemiyorum, düzeltmek de istemiyorum. Yok olmuş, düzeltilemeyecek bir vak’a bu!
Bu öğretmen hayvanı da sevmiyor, doğayı da sevmiyor, çocuğu da sevmiyor, hiçbir şeyi sevmiyor, kendisini de sevmiyor… Böyle öğretmen olmaz!
Bizim dönemimizde en kolay şey, öğretmen olmaktı. Liseyi bitirdiğin zaman, öğretmen olabiliyordun. Bu öğretmen de genç bir arkadaş. Bizler, doğa sevgisiyle büyüdük.
Çok yoklukla öğretmen okullarında okuduk. Çayımız kazanda kaynardı, kepçeyle verirlerdi. Şimdi çay beğendiremiyoruz. Bugün her şey var, ama öğretmen kelebeği öldürüyor…
Bunu niye anlattım size; ben, öğretmenlerimi çok titizlikle seçiyorum. Öncelikle çok bilgili olmalarını istemiyorum. Sistem, zaten eğitim veren bir sistem; sistem çocukla birlikte seni de eğitiyor zaten…
Mesele burası değil! Benim istediğim, benim önceliğim ve önem verdiğim konular çok farklı…
İlkokulda aldığım yıldız beni mahvetti
Doktorum, ‘Yasemin, bana 50 üçgen, 50 paralel kenar alan sorusu gönderir misin, çok meşgulüm ben uğraşamayacağım’ dedi…
‘Neden istiyorsun’ dediğimde, bunun bir ceza ödevi olduğunu öğrendim… Aslında bu cezayı ailelere veriyorlar! Üçgen konusu aslında ne kadar güzel bir konudur; sen, bu en güzel konuda çocuğa ceza veriyorsun. Ceza ve ödev mantığı bizde yanlış işliyor. İkisini de kaldıralım hayatımızdan, aslında ikisi de çok manasız… İlkokulda okurken, koluma bir yıldız takmışlardı, okul birincisi olarak…O yıldız, beni mahvetti, çünkü herkes benden nefret etti, çünkü ben bir yıldızdım!
Mantıksızca ödev veriliyor
Geçen gün ilkokul 2’nci sınıf öğrencisine tam on sayfa matematik ödevi verildiğine şahit oldum. Çocuk daha 2’nci sınıfta, yazmayı henüz doğru düzgün bilmiyor… Sorulara baktım, sorularda mantık da yok; ‘sekiz elmanın 5’ini yedim, kaç elma kaldı’ diyor. 5 elmayı çocuk nasıl yesin, anlamak mümkün değil. Sorular, gerçekle de uyuşmuyor.
Koy elmaları masaya; çocuk görsün, saysın, dokunsun, hissetsin… Ödev, daha bir sorumluluk olmalı; yaprak topla, kedinin resmini çek gibi, ama muhakkak okuma ödevi olmalı. İlkokul 1’den itibaren, tek sayfa da olsa, bir okuma ödevi olmalı. Biz, okumayan bir toplum olduk, sanalda gezen bir toplum olduk; parmakla geziyoruz, sayfaları kaydırarak geziyoruz! Okuma ödevini vereceğim, herkesin zevkli, keyifli bir okuma ödevi olsun isterim.
Eğitimde kalıpları kaldıracağım
Ben, kalıplardan çıkmak istiyorum, çünkü çok kalıplarla büyüdüm. Annem de kalıplara çok önem veren bir kadındı. Okul da yatılı bir okuldu, Çapa Öğretmen Lisesi. O da çok sert bir okuldu, kalıplar orası için de geçerliydi. Hizmetli yoktu, okulu biz temizlerdik. Askerlik gibi bir eğitimdi, ama bugün bakıyorum, o yatılı okul, benim bugünkü hayatımın yönümü çizmiş.
Yorulmayan, devamlı aktif, yeni bir şeyler yapmak isteyen bir yaradılışım oldu. Oradaki o günkü tırmalamam, bugünde halen devam ediyor. Diyeceksiniz ki, niye okul açıyorsun? Öğretmen olduğumda henüz 18 yaşındaydım. O esnada aslında ben de öğrenci gibiydim. O kalıpları, o yaşta bile kırmıştım.
Tahtalar akıllı ama çocuklar mutsuz
Bugün okulu sevme konusunda biz sonuncuyuz! Okullar, çocuklar mutlu olsun diye yapılıyor, ama çocuklar mutlu değil! Çok güzel, çok süslü, her şey çok pahalı, akıllı tahtalar var, ama çocuklar mutlu değil… Neden? Çünkü müdürün yanına giderken çok sessiz olmalısın, o zihniyeti ben burada kırdım, yeni kuracağım okulda da kıracağım. Bu zihniyet yok olacak. Müdür, senden biri; birlikte yemek yiyeceksin, egoyu kaldırmamız gerekiyor.
45 yıllık tecrübemle öğrenci yetiştireceğim
Yaklaşık 45 yıllık bir tecrübeye sahibim. Yaratıcı, eleştirel düşünen, iletişimi güçlü, iş birliği içinde çalışan, ilkeli, merak eden ve öğrenmenin mutluluğunu yaşayan öğrenciler yetiştirmeyi hedefliyorum. Pakkan Okulları’nda eğitimi; klasik ders anlatımından uzak, derslerin drama ile bütünleştiği bir sistem olarak tanımlamak mümkün. Yasemin Pakkan Okulları’nı bu amaçla kurdum. 2018-19 döneminde eğitime başlayacağız. Okulu, Türk-Alman Üniversitesi Beykoz Kampüsü’nün içinde 15 dönümlük bir arazide kurduk. Öğrencilerin bireysel fark ve ihtiyaçlarına göre bilgi ve becerilerinin desteklenmesi, en az iki yabancı dile hakim olmaları, okula severek gelmelerinin yanında lise hazırlık sınavlarına da güçlü bir temel oluşturacak şekilde hazırlayan bir okul kurduk. Okul, yaklaşık 600 öğrenci kapasiteli olacak. Çok uzun süredir yetiştirdiğimiz öğretmenlerle çalışacağız. Sık öğretmen değiştirmenin öğrencilere zarar vereceğine inanıyoruz. Lise açmayı düşünmüyoruz. Bir çocuğu 12 yıl aynı ortamda okutmak doğru değil. Lise bambaşka bir dünya ve çocuğun farkı görüp farklı bir ortama girmesi gerekiyor.
NOT: Haberin 20 Mayıs 2018 tarihli Vatan Gazetesi’nin Pazar Eki’nde yayınlanan hali buradan (http://www.gazetevatan.com/yaratici-ve-elestirel-dusunen-ogrenciler-yetistirecegim-1167715-pazar-vatan/) okunabilir.